Panik Bozukluğu Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?

Panik bozukluğu beklenmedik durumlarda ortaya çıkan, yineleyici, şiddetli korku ve rahatsızlık hissi yaratan panik atakları; panik atağın ardından yaşanan başka panik atakları yaşayacağına ilişkin kaygı yaşama ile belirli, önemli düzeyde işlev kaybı ve yaşam kalitesi düşüklüğüne sebep olan bir anksiyete bozukluğudur.
Panik bozukluğu, işlevselliği ve yaşam kalitesini orta düzeyde düşürür. Alkol kötü kullanımına, ekonomik sorunlara ve yüksek işsizlik oranlarına yol açar. Sağlık hizmeti tüketimini sağlıklı bireylere göre 5-8 kat arttırdığı iyi bilinmektedir.
Panik bozukluğu olan hastaların birçoğu eş tanı alır; en sık agorofobi (kaçmanın zor olabileceği yerlerden korkma ya da kaygı duyma) gözlenir.
Milattan önce 600’lü yıllarda Yunanlı şair Sappho tarafından kaleme alınan bir şiirde, ilk kez panik atağı tanımlanması ardından tarih boyunca farklı zamanlarda bir çok edebi ve tıbbi yayında benzer tablolar yer almıştır. 1871 yılında Da Costa’nın irritable kalp kavramı, 1872’de Alman psikiyatrist Westphal’in panik atağı olan hastalarda görülen kalabalık ortam korkusunu tanımlaması ile başlayan süreç, 1892’de Pavlov’un klasik koşullanma modeli, 1985’de Freud’un anksiyete nevroz modeli ile önemli gelişme göstermiştir.
Panik bozukluğunun yaşam boyu yaygınlığı %1-4 , altı aylık dönemde yaygınlığı yaklaşık %0.5-1. Panik atakların yaygınlığı ise %3-5,6 arasındadır. Kadınlar, erkeklere göre 2-3 kat daha fazla etkilense de bunda erkeklerde panik bozukluğu tanısının yeterince konulmaması etkili olabilir. Panik bozukluğuna katkısı olduğu bilinen tek sosyal etken yakın geçmişte boşanma ya da ayrılık öyküsü olmasıdır. Panik bozukluğu en sık genç erişkinlikte ortaya çıksa da (ortalama görülme yaşı yaklaşık 25), hem panik bozukluğu hem de agorofobi herhangi yaşta ortaya çıkabilir. Panik bozukluğu olan hastaların birinci derece akrabalarında, diğer psikiyatrik hastaların birinci derece akrabalarına oranla panik bozukluk riskinin 4-8 kat daha yüksek olduğu gözlenmiştir.
Panik bozukluğu olan hastaların %91’inde, en az bir başka psikiyatrik bozukluk da vardır.
Panik bozukluğu olan kişilerin yaklaşık 1/3’ünün, hastalığın başlangıç döneminden önce majör depresif bozukluğu vardır. Yaklaşık 2/3’ü ilk panik bozukluğunu, majör depresyonun başlangıcında ya da sonrasında yaşarlar. Panik bozukluğu olan kişilerin %15-30’unda aynı zamanda sosyal kaygı bozukluğu ya da sosyal fobi, %2-20’sinde özgül fobi, %15-30’unda yaygın kaygı bozukluğu, %2-10’unda travma sonrası stres bozukluğu ve %30 kadarında obsesif kompulsif bozukluk vardır. Diğer sık görülen eş tanılar, hipokondriyazis ya da hastalık kaygısı bozukluğu, kişilik bozuklukları ve madde ile ilişkili bozukluklardır.
Panik bozukluğun başlangıcından aylar öncesinde stresli yaşam olayları (özellikle kayıp) görülmektedir. Hastaların yaşam olayları karşısında daha fazla stres yaşadıkları görülür.
Erişkin kadın hastalarda bir diğer etiyolojik etken, çocuklukta yaşanan fiziksel ve cinsel istismardır. Panik bozukluğu olan kadınların, yaklaşık %60’ı çocuk dönemi cinsel istismar öyküsüne sahiptirler. Araştırmalar, panik atakların oluşumunda muhtemelen stresli olayların bilinçdışı anlamlandırmalarının rol aldığına ve panik atakların patogenezinde psikolojik tepkilerle tetiklenen nörofizyolojik etkenlerin ilişkili olabileceğine işaret eder.
Panik atağın belirtileri; çarpıntı, kalp atımlarında hızlanma, terleme, titreme, ağız kuruması, nefes almada güçlük, boğulma hissi, göğüste ağrı ya da baskı, bulantı veya karında rahatsızlık, Sersemlik, baş dönmesi, bayılma hissi, dengesizlik, derealizasyon (kişinin diğer insanlardan, çevresinden veya dünyadan kopmuş hissetmesi), depersonalizasyon (kişinin kendisinden, düşüncelerinden, hislerinden ve hatta bedeninden kopmuş hissetmesi),kontrolü yitirme, çıldırma, kendinden geçme korkusu, ölüm korkusu, sıcak ya da soğuk basması, uyuşma, karıncalanmadır.
Panik atak geçiren hastaların sadece %11’i bunun psikolojik olabileceğini düşünmekte. Fiziksel belirtilerin ön planda olması, psikiyatri dışındaki doktorlara başvurulmasına neden olur. Panik atağı ani ortaya çıkan, dakikalardan saatlere kadar süren, yoğun korku veya tedirginlik dönemidir. Panik ataklar, panik bozukluğu dışında, özellikle özgül fobi , sosyal fobi ve travma sonrası stres bozukluğu gibi diğer ruhsal bozukluklarda da gözlenebilmektedir. Beklenmedik panik atakları herhangi bir zamanda ortaya çıkar ve belirli herhangi bir durumsal uyaranla ilişkili değildir. Sosyal ve özgül fobisi olan hastaların atakları genellikle beklendik ataklardır ve bilinen veya özgür bir uyaranla başlar.
Panik atakları bazen heyecanlanma, fiziksel çaba, cinsel etkinlik ya da orta derecede bir emosyonel travma sonrası görülse de ilk panik atak sıklıkla beklenmediktir. Panik ataklarına öncülük eden herhangi bir alışkanlığı ya da durumu ortaya çıkarmak gerekir. Kafein, alkol, nikotin ya da diğer maddeleri kullanma; olağandışı uyuma ve yeme davranışları ve iş yerinde yoğun ışığa maruz kalma olabilir. Atak genellikle hızla artan belirtilerin olduğu 10 dakikalık bir dönemde başlar. Zihinsel belirtiler: Öleceği ya da kötü birşey olacağına ilişkin yoğun korku ya da hislerdir.Genellikle korkularının kaynağını belirtemezler, kafa karışıklığı hissedebilirler ve konsantrasyon sorunu yaşayabilirler. Bedensel belirti olarak taşikardi, çarpıntı, solunum güçlüğü ve terleme gözlenebilir. Atak genellikle 20-30 dakika ve nadiren bir saatten uzun sürebilir. Panik atak sırasında yapılan ruhsal durum muayenesinde konuşma güçlüğü ve bellek bozukluğu görülebilir. Hastalar, atak sırasında depresyon ya da depersonalizasyon yaşayabilirler. Belirtiler hızlı ya da tedrici bir şekilde ortadan kalkabilir. Ataklar arasında, hastalar diğer atağı yaşayacaklarına dair beklenti kaygısı yaşayabilirler.
Panik atakları sırasında hastanın dikkatinin temel odağı, kalp ya da solunum sorunları nedeniyle öleceğine ilişkin bedensel endişeler olabilir. Hastalar, çarpıntı ve göğüs ağrısının ölmek üzere olduklarının işareti olduğuna inanabilirler. Bu hastaların %20 kadarı, panik atağı sırasında senkop dönemleri geçirirler. Bu hastalar, acil servislerinde bir kalp krizinden ölmek üzere olduklarına ısrarcı olan genç (20’li yaşlarda) ve bedensel açıdan sağlıklı kişiler olarak karşımıza çıkabilirler.
Depresif belirtiler panik bozukluğunda sıklıkla görülür ve bazı hastalarda depresif bozukluk panik bozukluğuyla birlikte olur. Bazı çalışmalarda, panik bozukluğu olan kişilerde ruhsal bozukluğu olmayanlara göre yaşam boyu intihar riski daha yüksek bulunmuştur. Agorofobiye ek olarak, diğer fobiler ve obsesif kompulsif bozukluk, panik bozukluğuyla birlikte olabilir. Panik bozukluğu, evlilikte uyumsuzluğa, işten geri kalma, iş kaybına bağlı zorluklar ve diğer maddelerin kötüye kullanımı olabilir.
Panik bozukluğu başlangıcı çocukluk, erken ergenlik ve orta yaşta olabileceği gibi, sıklıkla geç erişkinlik döneminde başlar. Panik bozukluğu kronik bozukluk olsa da seyri hem hastadan hastaya hem de aynı hastada değişkendir. Uzun süreli izlemde hastaların yaklaşık %30-40’ında belirtilerin kalmadığı, yaklaşık %50’sinde yaşamlarını belirgin şekilde etkilemeyecek kadar belirtilerin hafiflediği ve yaklaşık %10-20’sinde önemli ölçüde belirtilerin devam ettiği görülür. Atakların sıklığı ve şiddeti değişebilir. Panik atakları günde birkaç kez olabileceği gibi ayda birden daha az sıklıkta da ortaya çıkabilir. Aşırı kafein ya da nikotin kullanımı belirtileri şiddetlendirebilir. Birçok çalışmada, hastaların %40-80’inde hastalığın herhangi bir yerinde belirti tablosuna depresyon eklenebilir. Tüm hastaların yaklaşık %20-40’ında alkol ve diğer madde bağımlılıkları ortaya çıkar ve ayrıca obsesif kompulsif bozukluk gelişebilmektedir. Hastalık öncesi işlevselliği iyi olan ve belirtileri kısa süreli olan hastalar daha iyi seyir gösterir.
Panik bozukluk semptomları, 45-50 yaştan sonra azalır ve yaşlı hastalarda yeni başlangıçlı panik bozukluk nadirdir. Yaşlılarda panik atak major depresyonla olabilir.
En etkili iki tedavi; ilaç tedavisi ve bilişsel davranışçı terapidir. Bilişsel ve davranışçı terapi alan hastaları uzun süreli izleme alan bazı çalışmalar, terapilerin uzun süreli düzelmede etkili olduğunu göstermiştir. Aile ve grup terapileri, etkilenmiş hastalara ve ailelerine, hastanın hastalığına ve hastalığı hızlandıran psikososyal güçlüklere uyumda faydalı olabilir.
Dr. Gözde Ataöv
Psikiyatrist ve Psikoterapist
Randevu İçin Bize Ulaşın:
Telefon Hattı: 0392 444 3548 (ELIT)
İletişim Formu: https://www.elitenicosia.com/iletisim/